Social Icons

twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail

16 Ağustos 2013 Cuma

Yaşlılık ve Depresyon


Yaşlılık ve Depresyon

Yaşlılık
Yaşlılık, yaşlılıkta yaşanan ruhsal sorunlar, yaşlılıkta depresyon, yaşlılıkta depresyonun belirtileri, yaşlılıkta depresyona neden olan etkenler ve yaşlılıkta depresyonun tedavisi ile ilgili bilgileri 5 bölüm altında işleyeceğim. Makale dizimin ilk bölümünde yaşlılık ve yaşlanmaya bağlı ruhsal değişimleri bulacaksınız. Yaşlılık, yaşam karşısında kayıpların ve çöküşün görüldüğü bir dönemdir. Yaşlılık döneminde emeklilik, geniş aile tipinin çekirdek aileye dönüşmesi, sevilen insanların kaybı, fiziksel ve zihinsel işlevlerin azalması ve başkalarının varlığına gereksinimin artması gibi değişiklikler insanları yaşlılık dönemlerinde psikolojik açıdan uyumsuz bir ortama sokmaktadır.
Yaşlanma ile ortaya çıkan fizyolojik ve anatomik değişiklikler hastalıkların gelişmesini ve sonucunu etkilemektedir. Yaşlanmayla birlikte ruhsal yapının temel gücünü oluşturan biyolojik ve toplumsal güdülerde azalma olmakta ve bu nedenle güdülenmeden kaynaklanan duygulanımda azalma ve çöküntü ortaya çıkabilmektedir. Yaşlanmayla birlikte algılamada ve yaratıcı yeteneklerde azalma, dikkatsizlik, düşünme hızında yavaşlama görülebilir. Sözü edilen değişimler sonucunda, üretkenlik işlevinden uzaklaşan; İşe yaramazlık duygusu yaşayan, Zihinsel işlevleri gerileyen, Çevreye ilgisi azalan, Yeni durumlara yanıt vermede geciken ya da veremeyen, Yakın bellek zayıflığı olan, Alıngan, benmerkezci, zaman zaman kuşkucu tavırlar sergileyen, Günlük yaşamını sürdürebilmek için başkalarının yardımına gereksinimi olan yaşlı bireyin yalnız kalması ve çevreden soyutlanması depresyon ve anksiyete yaşamasına neden olmaktadır. Ülkemizde hızlı nüfus artışı, endüstrileşme ve kentleşme, iç ve dış göçler nedeniyle çekirdek aileye dönüşüm, ekonomik sorunların varlığı, kadınların çalışma yaşamına katılması, çekirdek ailenin yaygınlaşması sonucunda konutların küçülmesi nedeniyle yaşlılar için uygun ve yeterli olmaması, gençlerin yaşlılığa bakış açısı, kuşaklar arası iletişim bozuklukları, sağlığın bozulması ve bağımlılık yaşlıların evde bakımını güçleştirmekte ve yaşlılar aile ortamından farklı olan kurumlara (huzurevleri) yerleştirilmektedirler. Kuruma giden yaşlının, kendini kabul etme ve kendine saygı duymayı belirleyen çevreyi tanıma ve denetleyebilme olanakları kaybolmakta, yaşlı birey soyutlanma, yadsınmışlık, kendini değersiz hissetme gibi duygulara kapılabilmektedir. Ruh sağlığı açısından bir risk grubunu oluşturan yaşlılar, huzurevinde daha yoğun sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler. Kurumda yaşayan yaşlı izole olmaya ve toplumdan geri çekilmeye başlamaktadır. Yalnızlık ve sosyal izolasyon depresyon ve öz kıyım için en önemli risk etkenleridir. Depresyon yaşlılarda görülen en yaygın ruhsal bozukluklardan biridir. Bekaroğlu ve arkadaşları, huzurevinde kalmanın depresyonda etkili olduğunu belirtmişlerdir. Abrams ve arkadaşları depresyonun huzurevinde kalan yaşlı grupta yüksek oranda görüldüğünü, bu oranın tıbbi hastalık sıklığı ile ilişkili olduğunu ve varolan majör depresyonun mortalite riskini artırdığını bildirmiştir. Fessman ve Lester, huzurevlerinde sosyal bir ortam yaratılmasının depresyon ve yalnızlığı olumlu etkilediğini belirtmişlerdir. Yaşlı bireyler arasında anksiyete sıktır. Yaşlıların %10-15’i nevrotiktir veya kişilik bozuklukları bulunmaktadır. Yaşlı hastaların %10-20’sinde, özellikle kadınlarda önemli ölçüde anksiyete bulunmaktadır. Yaşa bağlı olarak gelişen birçok sağlık sorununun rehabilitasyon gerektirmesi, kronik hastalıkların tanı ve tedavisinde gelişmelerin kaydedilmesi ve bireylerin yaşlılık dönemlerinin uzaması yaşlı bireylere sunulacak sağlık hizmetlerinin planlanmasında doğru ve güncel verilere olan gereksinimi artırmaktadır. Yaşlı bireylerde depresyon ve anksiyetenin ne sıklıkta görüldüğünü belirlemek ve yaşlıların ruhsal yönden sağlıklı bir yaşam sürmelerine yönelik öneriler getirmek için araştırmalara gereksinim vardır. Yaşlılık, yaşlılıkta yaşanan ruhsal sorunlar, yaşlılıkta depresyon, yaşlılıkta depresyonun belirtileri, yaşlılıkta depresyona neden olan etkenler ve yaşlılıkta depresyonun tedavisi ile ilgili bilgileri 5 bölüm altında işleyeceğim. Makale dizimin ilk bölümünde yaşlılık ve yaşlanmaya bağlı ruhsal değişimlerden bahsetmiştim, ikinci bölüm yaşlılık ve depresyon ilişkisi nedir sorusunun yanıtını bulacaksınız. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açan hastalıklar arasında dördüncü sırada yer almaktadır. Sıklığı ve süresi yaşla giderek artan bu bozukluk yineleyici bir hastalıktır ve uzun süreli tedavisi gerekir. Toplumsal ve mesleki işlevsellik üzerindeki etkileri çok önemli olmakla birlikte gerektiğinden az vurgulanmaktadır. Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği depresyonun öncül belirtilerindendir. Zihin süreçlerinde genel olarak yavaşlamanın yanında kısa süreli bellek, öğrenme, istemli dikkat, amaca yönelik işlevler gibi yüksek bilişsel işlevlerde önemli ancak geri dönüşlü bozukluklara yol açmaktadır. Bazen de depresyon demansın öncü belirtisi olabilmektedir. Demansla birlikte olabilmesi ve demansın öncü belirtisi olabilmesi nedeniyle de yaşlılarda özel bir önem taşımaktadır (Yüksel 2002). Depresyon yaşlılık döneminin önemli bir sağlık sorunudur ve bu yaş grubunda en sık rastlanan ruhsal sorundur. Önemli yeti yitimlerine neden olur, yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltır, beden hastalığının gidişini olumsuz yönde etkiler, intihar ve beden hastalıklarına bağlı ölümleri artırır ve sağlık, bakım gibi hizmetlerin kullanımını ve maliyetini artırır. Depresif yakınmaları olan yaşlı bireyler pratisyen hekimlere depresif yakınmaları olmayan bireylere göre 2-3 kat daha fazla başvururlar (Steffens 2000, Serby ve Yu 2003). Depresyonu olan yaşlı bireylerin toplum uyumları bozulur ve günlük yaşam uğraşlarını, bakım ve temizliklerini yapmaları zorlaşır. Wada (2004) yaşlı depresiflerde yaşam kalitesini araştırdıkları çalışmalarında, depresif yaşlılarda yaşam kalitesini depresif olmayan yaşlılardan anlamlı derecede düşük bulmuşlardır. Depresyon kolaylıkla tedavi edilen bir hastalık olmakla birlikte aynı kolaylıkla tanınmaz; olgular beden yakınmalarını depresif duygu durumuna göre daha kolay anlatırlar ve aynı zamanda demans ve diğer beden hastalıklarının varlığı tanıyı güçleştirir. Hekimler de aynı anda var olan bedensel hastalıklara yönelirler. Hafif depresyon belirtileri kolayca yaşlılığa bağlanır ve böylece tanının doğrulanması zorlaşır (Yüksel 1998). Yaşlılardaki depresyon, yaşlanmanın doğal sonucu ya da toplum uyumsuzluğu olarak da değerlendirilir. Bilişsel yetersizlik eklenmedikçe ya da intihara yol açmadıkça tanınmadan ve tedavi edilmeden doğal seyrine terk edilir (Aşkın 1999). Yaşlı bireylerdeki depresyonun erken tanınması ve tedavisinin başlanması onların yaşam kalitesini, günlük aktivitelerdeki bağımsızlık seviyesini artırır ve erken ölümleri önler (Serby ve Yu 2003). Yaşlılarda yapılan çalışmalarda; depresif bozukluk sıklığı %13-17 olarak bildirilmiştir (Ben-Arie 1987, Kennedy 1989). Steffens ve arkadaşları (2000) yaşlılarda majör depresyonun nokta yaygınlığını kadınlarda %4.4, erkeklerde %2.7 olarak bulmuşlardır. Diğer depresif durumların sıklığını ise %1.6’dır. Yaşam boyu depresyon sıklığı kadınlarda %20.4, erkeklerde %9.6’dır. Ülkemizde yapılan bir çalışmada Demet ve arkadaşları (2001) huzurevinde kalan yaşlılarda depresyon sıklığını %36 olarak bulmuşlardır. Depresyon sıklığının karşılaştırıldığı diğer çalışmalarda ise, huzurevinde yaşayan yaşlılarda Aksüllü ve Doğan (2004) depresyon yaygınlığını %69, Maral (2001) ise %48 olarak tespit etmiş, bu oranlar evde yaşayanlarda %28 ve %24 olarak tespit edilmiştir. Yaşlılardaki depresyon oranı yaşlının yaşadığı yere göre değişmektedir. Toplumda saptanan oranlar %1-5 arasındadır. Tıbbi ve cerrahi nedenlerle hastaneye yatmış yaşlılar arasında bu oran %12 civarındadır. Yaşlı bakım evlerinde kalan, bilişsel açıdan sağlam, süreğen beden hastalığı olan yaşlılar arasında ise bu oran %20-25’e kadar çıkmaktadır (Eker 1998). Yaşlılarda depresyon yaygınlığı, alınan grubun özelliği, yapılan çalışmanın amacı ve kullanılan çalışma yöntemine göre %1 ile %60 arasında değişmektedir. Yaşlılıkta depresyona, bedensel ve nörolojik hastalığın eşlik etmesi belirtilerin ayırt edilmesinde sorun oluşturabilir. Bunun dışında yaşlılıkta ciddi ve bireyi kısıtlayan ancak geçici olan depresif durumlar da sıktır. Normal erişkin nüfusu değerlendirmede kullanılan araştırma yöntemleri yaşlılıkta depresif belirtilerden bazılarını değerlendirmekte yetersiz kalabilir. Yaşlılarda sevilen bir nesnenin kaybı sık karşılaşılan bir durum olduğu için bu yaş grubunda yas oranı üç kat daha fazladır. Çoğu zaman depresyon ile yas arasındaki ayırım güç yapılabilmektedir. Genelde psikiyatrik görüşme yoluyla klinik depresyon tanısını araştıran çalışmalarda saptanan depresyon yaygınlığı düşükken, değerlendirme ölçekleri ile depresif belirtilerin tarandığı çalışmalarda yüksektir (Tamam ve Öner 2001). Fırat Koç...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder